19 Mart 2014 Çarşamba

İTÜ, Mersin'de yakalanan pirinçler GDO'lu

İstanbul Teknik Üniversitesi Laboratuarı Mersin’de 3 firmaya yönelik GDO’lu pirinçlerle ilgili son noktayı koydu



Türkiye’de ilk kez Mersin Cumhuriyet Savcılığı’nın izniyle Mersin Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü’nün operasyonu sonrasında önceki hafta üç firmanın yetkilisi 8 kişi tutuklanmıştı.

Pirinçlerin GDO’lu olmadığı iddiasıyla yapılan itiraz üzerine Memişoğlu/Tat, Tiryaki Agro ve Göze Tarım firmalarının yetkililerinden biri hariç 7'si serbest bırakılmıştı.

İthalatçı firmalarından yanı sıra Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı da STA, MRL, TÜBİTAK ve İTÜ Laboratuarlarının GDO tespitlerine rağmen GDO’nun bulaşma olduğunu iddia etmişlerdi.

İTÜ’NİN ANALİZLERİ PİRİNÇLERİN GDO'LU OLDUĞUNU BELGELEDİ


İstanbul Teknik Üniversitesi, Dr. Orhan Öcalgiray Moleküler Biyoloji-Biyoteknoloji ve Genetik Araştormaları Merkezi Laboratuarlarında yapılan son analizlerde GDO’nun bulaşma olmadığı ABD menşeli pirince özgü LLRICE601 geni tespit edildi.
İTÜ, Mersin Cumhuriyet Savcılığı’nca istenen operasyonla el konulan pirinçlerle ilgili GD tespiti ile ilgili hazırladığı ve mahkemeye sunduğu raporuna şu çarpıcı notları yer veriyor:
Aşağıda örnekleriyle tarihsel olarak benzer vakalar ile ilişkilendirilerek konu özetlenmeye çalışıImıştır. Eldeki durum bire bir olarak ilişkilendilirilmemekle beraber; aşağıdaki örneklerden de anlaşılacağı gibi dünya genelinde benzere vakalar yaşanmaktadır. 
LLRice glufosinat-amonyum-tabanlı herbisitlere toleranslı, ABD kökenli Agrobacterium tumefacions tekniği ile üretilmiş, genetiği değiştirilmiş bir pirinçtir. ABD tarafından LLRice601 ve LLRice604 ırkları onaylanmamış, LLRice62 ve LLRice06 ırkları ise onaylanmıştır.
2006’da Bayer, ABD Tarım Bakanlığı'na LLRice601'in bir cins uzun pirince bulaştığını bildirmiştir. ABD Tarım Bakanlığı’nda yaptığı araştırmada ABD pirincinin %30’undan fazlasının LLRice604 ve LLRice62 GD pirinciyle kontamine edildiği tespit edilmiştir.
Bu nedenle Bayer çiftçilere 750 milyon dolar tazminat ödemiştir. 2006 ile 2007 yılları arasında, 30'dan fazla ülkede ABD'den ithal dilen pirinçlerde, Bayer'e ait ve onaylanmamış 3 adet GD pirinç türünün izleri tespit edilmiştir.
BT63 böcek haşaratlarına karşı dayanıklı, Çin'de devlet desteği ile geliştirilmiş GD bir pirinç ırkıdır. BT63 pirinç güve türlerine toksik bir protein üretmektedir. Farelerle yapılan deneyler bu proteinin alerji benzeri sorunlara oluşturduğunu göstermiştir. Bu nedenle dünya da üretimi yasaktır. Nisan 2005'te Greenpeace Çin'de 2003'ten beri yasadışı Bt63 pirinç üretimi olduğunu ortaya çıkarmıştır. 2006’da Avustralya, Fransa, İngiltere ve Almanya’da 10 adet 2007’de Kıbrıs, Almanya, Yunanistan, İtalya, İsveç’te 10 adet 2012’de Hollanda’da 1 adet ithal BT63 ile kontamine pirinç vakası bildirilmiştir.
Merkezimize Mersin Cumhuriyet Savcılığı tarafından gönderilen MRS00083214, MRS00083330, MRS00083332 nolu numunelerde LLRice601 ve Bt63 ırklarının ikisinin birlikte var olduğu, pirinç spesifik yapılan Real-Time PCR ve DNA dizi analizleri ile tespiti edilmiştir.”
 
ŞİMDİ NE OLACAK
Normal bir ülke olsak operasyonun ilk anından bu yana 'GDO yok bulaşma var' diyen bakanların istifa etmeleri beklenir. Ama bu bizde olmayacak. Herkes hiçbir şey yokmuş, hiçbir şey söylememişler gibi yollarına devam edip, laboratuarı suçlamaya devam edecek. Ancak bu rapor mahkemenin yurtdışı çıkış yasağı koyduğu zanlıları yeniden tutuklamasına yol açabilir. Dahası fezlekelerde adı geçen ve bazı kamu organlarına baskı uygulayan bürokratların hakkında da fezleke düzenlenmesine yol açabilir.
Türkiye’nin ilk “biyoterör” operasyonun sonuçlarını bekleyip göreceğiz.

Kaynakça:Copyright © 2009 Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi
Sitemizdeki bilgilerin her hakkı yazarı ve kaynağına aittir. Kaynak gösterilerek kullanılabilir

18 Mart 2014 Salı

Canlıların genetik yapısını neden değiştiriyorlar?

Monsanto ve Bill Gates Vakfı Genetiği değiştirilmiş ekinleri teşvik ediyor. Sonuç: gastroıntestmal bo¬zukluklar, obezite, diyabet, kalp hastalıkları, depres¬yon otizm, kısırlık, kanser ve Alzheimer hastalığı.

Monsanto ve Bill Gates Vakfı Genetiği değiştirilmiş ekinleri teşvik ediyor. Sonuç: gastroıntestmal bo­zukluklar, obezite, diyabet, kalp hastalıkları, depres­yon otizm, kısırlık, kanser ve Alzheimer hastalığı.


Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger 1970’li yıllarda öyle söylemişti: Petrolü kontrol ederken ülkeleri, gıdayı kontrol edersen insanları kontrol edersin. Yiyecek bir silahtır ve müzakere çantamızdaki araçlardan biridir!”





Küresel çapta gıda kontrolü sadece birkaç ulus ötesi şirket tarafından dağıtımı yapılan genetiği değiştirilmiş organizmalar ile tohum çeşitliliğini azaltmak suretiyle, neredeyse sağlandı.
Ancak, bu gündem, sağlığımı/ açı­sından oldukça ciddi bir maliyet doğurmak suretiyle uygulamaya geçirildi. Eğer Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) kabul edilirse, sadece gıdamız değil, sağlığı­mız, çevremiz, mali sistemimiz üzerindeki denetimde ulus-ötesi işletmelerin eline geçecek.
Ellen Brown*

KARLILIK, HALKLARIN ÖNÜNE GEÇERSE

Genetik mühendislik, dünyanın gıda tedarikinin ba­ğımlı olduğu tohumlar üzerinde mülkiyet denetimini mümkün hale getirdi. “Terminatör" genleri, steril to­humlar üretimini mümkün kıldı; bunun için de to­humlarda sterilliği teşvik eden "Hain" (Traitor) isimli bir sentetik kimyasal katalizör kullandılar. Dolayısıy­la çiftçiler her yıl patent sahiplerinden tohum almak zorunda kalıyorlar. Bu maliyetleri karşılamak için gı­da fiyatları artırıldı; ancak verilen zarar, bizim ceple­rimize yansıyandan çok daha yüksek.
Acres USA'nın bitli patologu ve Purdue Üniversi­tesinde emeritüs Profesör Don Huber ile yapmış oldu­ğu bir söyleyişe göre, bugün dünyada üretilen genetiği değiştirilmiş mahsullerin tümünde iki adet değiştiril­miş unsur var: birisi, bitkilere karşı direnç, diğeri ise glifosat-temelli (bitkileri öldüren kimyasallar) bitki öl­dürücülere karşı duyarsızlık.  

Monsanto'nun aynı isim­li çok satan ürününden sonra Roundup olarak adlandı­rılan glifosat, ona karşı dirençli olan genetiği değiştirilmiş bitkiler dışında her şeyi zehirliyor.
Glifosat-temelli bitki öldürücüler, artık dünyada en çok kullanılan herbisit haline gelmiştir. (NOT: Türkiye’de serbesttir ve yoğun kullanılır)

Glifosat, yeni gelişmeye başlayan biyoteknoloji endüstrisinin başlı­ca iş alanı olan GDO'ların temel ortağıdır. Glifosat, istenmeyen bitkileri doğrudan öldürmek suretiyle de­ğil, ancak kritik besin maddelerine erişimlerini bloke etmek suretiyle her şeyi ayırt etmeksizin yok eden "geniş spektrumlu" bir bitki öldürücüdür.

Gizlice zarar veren çalışma biçiminden dolayı,  tahrip edici erken dönem dioksin temelli herbisitlerin “tehlikesiz” ikamesi olarak satılmaktadır. Ancak,
Deneysel veriler şunu göstermiştir ki, glifosat ve onu içeren GDO’lu ürünler, sağlığa ciddi tehlikeler doğurmaktadır. 

Glofasatı daha etkili hale getirmek için kullanılan “tesirsiz” bileşenlerin zehirliliği ise, bu riske ilave olmaktadır. 

Araştırmacıların bulgularına göre örneğin yüzey etkin madde POEA, insan hücrelerini özellikle de embriyon, plasenta ve göbek bağı hücre­lerim öldürmektedir. Ancak, söz konusu riskler, görmezden gelinmektedir.

GDO'lu gıdaların ve glifosat herbisitlerin yaygın kullanımı, Amerika'nın sağlık harcamalarına ortala­ma bir gelişmiş ülkede kişi başına düşen oranın iki katından fazlasını harcamasının, ancak buna rağmen dünyanın en sağlıklı nüfuslarının düzeyine bir türlü ulaşamamasının ortaya koyduğu anormal durumu açıklamaya yardımcı olmaktadır. 

Dünya Sağlık Örgü­tü, Amerika Birleşik Devletleri'ni genel sağlık alanın­da 17 gelişmiş ülkenin SONUNCUSU ilan etmiştir.

Amerika'daki süpermarketlerdeki gıdaların %60-70 kadarı, artık genetik olarak değiştirilmiştir. Buna karşın, en az 26 diğer ülkede -İsviçre, Avustralya,  Avusturya, Çin, Hindistan, Fransa. Almanya, Macaristan, Lüksemburg, Yunanistan, Bulgaristan, Polon­ya, İtalya, Meksika ve Rusya- GDO'lar ya tamamen ya da kısmen yasaklanmıştır. GDO'lar üzerinde ciddi kısıtlamalar, yaklaşık 60 başka ülkede mevcuttur.

GDO'lar ve glifosat kullanımı üzerine getirilecek bir yasak; Amerikalıların sağlığını iyileştirme yolun­da önemli bir adım olabilir. Ancak. Obama Yöneti­mi'nin Hızlı Yol statüsü öngördüğü bir küresel ticaret anlaşması olan Trans-Pasifık Ortaklığı, sağlık alanın­daki krizlere sebep odaklı bir yaklaşım getirilmesini engelleyecektir.

ROUNDUP'IN SİNSİ ETKİLERİ


Roundup'a dirençli mahsuller, glifosat tarafından öldürülmekten kurtulmaktadır; ancak bu glıtosatm dokularının içine nüfuz etmesini önleyememektedir. Herbisit dirençli mahsuller, diğer mahsullerle kıyaslandığında çok daha yüksek herbisit düzeylerine sa­hiptir. Aslında, birçok ülke, yasal olarak izin verilen düzeylerini -50 kata kadar- artırmak zorunda kalmış­lar; böylelikle GDO mahsullerinin piyasaya sürülme­sine uyum sağlamışlardır. Avrupa Birliği'nde, gıdalar­daki kalıntılar, eğer Monsanto'nun yeni bir önerisi kabul edilirse, 100 ila 150 kat artırılacaktır.
Öte yandan, herbisit-dirençli "süper yabani otlar", kimyasallara uyum sağlamışlardır; bu da bitkileri öl­dürmek için çok daha toksik dozlar ve yeni toksik kimyasallar gerektirmektedir.  

İnsan enzimleri, tıpkı bitki enzimleri gibi glifosattan etkilenmektedir: Kim­yasallar, magnezyum ve diğer temel minerallerin emilimini engellemektedir.

Söz konusu mineraller olma­dığında, gıdalarımızı metabolizmamıza uygun bir şekilde alamayız. Bu durum da ABD'de obezitenin bir salgın şeklinde giderek daha da yaygınlaşmasını açıklamaktadır. İnsanlar yemek yerler ve gıdalarında mevcut olmayan maddeleri alma girişimiyle yerler.
Samsell ve Seneff isimli araştırmacıların "Biosemiotic Entropy: Disorder, Disease, and Mortality" (Biyosemiyotik Düzensizlik: Bozukluk, Hastalık ve Ölüm Oranı" (Nisan 2013) adlı çalışmalarında şu tes­pitlere yer verilmektedir: "Glifosatın P450 kitokrom enzimlerini (CYP) durdurması, memelilere yönelik toksisitenin genellikle gözden kaçırılan bir unsurudur. CYP enzimleri, biyolojide kilit roller oynarlar.  

Vücut üzerindeki olumsuz etki, sinsidir ve zaman içerisinde kendisini yavaş yavaş gösterir; keza iltihaplanma, vü­cuttaki hücre sistemlerine zarar verir. Bunun sonu­cunda Batılı beslenme biçimleriyle bağlantılı birçok hastalık ve koşullar ortaya çıkar: gastroıntestmal bo­zukluklar, obezite, diyabet, kalp hastalıkları, depres­yon otizm, kısırlık, kanser ve Alzheımer hastalığı.

Glifosat kullanımıyla bağlantılı olarak 40'ın üze­rinde hastalık bulunmaktadır ve daha birçok yeni has­talık da ortaya çıkmaktadır. 2013 yılı Eylül ayında, Arjantin'deki Ulusal Rio Cuarto Üniversitesi tarafın­dan yayımlanan bir araştırma bulgusuna göre; glifo­sat, en kanserojen maddelerden biri olan aflatoksin B1 üreten mantarların büyümesini güçlendirmektedir. Arjantin Chaco'dan bir doktor Associated Press'e şöyle bir demeç vermiştir:  

"Oldukça sağlıklı bir nüfus iken, yüksek kanser oranları, doğum bozuklukları ve daha önce çok nadir görülen hastalıkların yaşandığı bir topluma dönüştük. Mantarların artışı, Amerika'da mısır mahsullerinde de ciddi bir artışa sebep oldu."

Glifosat, çevreye ciddi bir zarar vermektedir. 2012 yılında Institute of Science in Society tarafından ya­yımlanan bir rapora göre;
"Tarım endüstrisi, glifosat ve glifosata dirençli mahsullerin mahsul verimliliğini artıracağını, çiftçile rin karlılığını güçlendireceğini ve pestisit kullanımını azaltmak suretiyle çevreye katkı sağlayacağını iddia et­mektedir. Aslında bunun tam tersi geçerlidir. Eldeki kanıtlar gösteriyor ki glifosat herbisitler ve glifosat dirençli mahsullerin oldukça geniş çerçevede bozucu etk­ileri vardır: glifosat dirençli süper yaban otlan, zehirli bitkiler (ve yeni haşaratlar), patojen mikroplar, azalan mahsul sağlığı ve verimlilik, böceklerden amfibi hay­vanlara, büyükbaş hayvanlara dek hedefdışı bir skalada birçok türe zarar verilmesi ve toprağın verimliliği­nin azalması da bu çerçevede değerlendirilebilir."

SİYASET, BİLİMDEN ÜSTÜN GELİYOR 

Bu olumsuz bulgular ışığında, niçin Washington ve Avrupa Komisyonu glifosatı güvenli olarak görmeye ve desteklemeye devam ediyor? Eleştiriler, belirsiz yönetmeliklere, kurumsal lobi odaklarının yoğun etkisi­ne ve insanların sağlığını korumaktansa güç ve kontrolle daha ilgili olan bir siyasi gündeme dikkat çekiyorlar.

2007 yılında yayımlanan ve hayli ses getiren “Ölüm Tohumları: Genetik Manipülasyonun Gizli Gündemi"nde, William Engdahl, küresel gıda deneti­mi ve nüfus azaltımının Amerika'nın Rockefeller'in koruması altındaki Henry Kissinger döneminde stra­tejik politikasına dönüştüğünü belirtmektedir. Petrol jeopolitikasının yanı sıra, bunlar, Amerika'nın küresel gücünün ve kalkınmakta olan dünyadan Amerika'nın sürekli olarak ucuz hammaddeye erişiminin önündeki tehditler karşısında yeni bir "çözüm" idi. Bu gündem­le paralel olarak, hükümet, biyoteknoloji alanındaki tarım endüstrisi yararına aşırı bir partizanlık gösterdi; endüstrinin kendi politikalarını "gönüllü" olarak ken­disinin belirlediği bir sistemden yana oldu. Biyolojik mühendislik ürünü olan gıdalar, herhangi bir özel tes­te gerek olmaksızın, "doğal gıda katkı maddeleri" olarak değerlendiriliyorlar.
KÖTÜ BİLİM, BİLİM OLARAK KABUL EDİLİYOR 
Institute for Responsible Technology yönetici direk­törü Jeffrey M. Smith, Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi'nin politikasının, biyoteknoloji şirketlerine, gıdaları­nın güvenli olup olmadığını belirleme yetkisi veriyor. Verilerin sunulması ise, tamamen gönüllülük esasına dayanıyor. Smith, şu sonuca varıyor: “Gıda güvenliği araştırmalarının kritik alanında, biyoteknoloji endüstri­sinin herhangi bir hesap verebilirliği, standartları ve bağımsız bir değerlendirmesi bulunuyor. Bunun sonucunda; kötü bilim, bilim olarak kabul ediliyor."
Nüfus azaltımının bu gündemin kasti bir boyutu olup olmadığından bağımsız olarak, GDO’ların ve glifosatın yaygın kullanımı bu sonucu doğruluyor.  

Glifosatın endokrin bozucu özellikleri, kısırlık, düşük yapma, doğum bozuklukları ve cinsel gelişimin durmasıyla bağlantılıdır.
Rusların yaptığı deneylere göre, GDO'larla beslenen hayvanlar, üçüncü kuşaktan son­ra kısırlaşıyorlar. Tarım arazilerindeki toprak da, bitki köklerinin topraktaki besinleri emmesine izin veren yararlı mikroorganizmaların öldürülmesi sonucunda sistematik olarak tahrip oluyor. Gary Null'un ufuk açı­cı belgeseli "Ölüm Tohumlan: GDO’larla ilgili Yalan­ların Ortaya Çıkarı İmasında, Dr. Bruce Lipton şöyle bir uyanda bulunuyordu: 

"Dünyayı, bu gezegen üze­rindeki altıncı kitlesel imhaya doğru yönlendiriyoruz. İnsanların davranışları, yaşam döngüsünü bozuyor.


TPP VE ULUSLARARASI KURUMSAL DENETİM

Bu ve diğer araştırmacıların vardıkları çarpıcı so­nuçlar, dünya çapında insanların Roundup’ın ve GDO'lu gıdaların tehlikeleri hakkındaki farkındalıklarını artırırken, ulus ötesi işletmeler ise, Trans-Pasifık Ortaklığının hızlandırılması için Obama yönetimi ile canla başla çalışıyorlar. Söz konusu ticari anlaşma, iktidardaki hükümetleri, ulus-ötesi kurumların faali­yetlerini düzenlemekten mahrum kılacak. Müzakere­ler, Kongre'den gizli tutuldu; ancak kurumsal danışmanların bilgisi dâhilindeydi. Bu danışmanların içinden 600 tanesine danışıldı ve bu kişiler tüm ayrın­tıları biliyorlar. Nation of Change'den Barbara Chicherio'ya göre; "Trans Pasifik Ortaklığı (TPP), tarihte en büyük bölgesel Serbest Ticaret Anlaşması olma potansiyeline sahiptir."
Amerika'nın baş tarım müzakerecisi, Monsanto'nun eski lobicilerinden İslam Siddique’tir. Eğer TPP onaylanırsa, ulus ötesi işletmelere, kendi karlı­lıklarına engel oluşturduklarını düşündükleri politika­lar karşısında vergi mükelleflerinin telafi edilmesini istemek gibi daha önce eşi benzeri görülmemiş bu­nak sunan cezalandırıcı düzenlemeler getiriyor.  

"İlgi­li ülkelerin vatandaşlarının gıda güvenliği, yedikleri, yediklerinin yetiştiği yerler, gıdanın yetiştiği koşullar ve herbisit ile pestisit kullanımı gibi konular üzerinde herhangi bir denetimleri olmamasını sağlamak üzere TPP'nin titizlikle düzenlenmesini sağlıyorlar."
 Gıda güvenliği; uluslararası kurumsal denetimin bu Gıda güvenliği; uluslararası kurumsal denetimin bu süper silahı kapsamına girecek olan birçok hak ve ko­rumadan sadece bir tanesi. Nisan 2013'te The Real Ncws Netvvork'te yayımlanan bir röportajda, Kevin Zeese. TPP'yi, "steroitler üzerinde NAFTA" ve "kü­resel bir kurumsal darbe' olarak nitelendirmiş ve şöy­le bir uyarıda bulunmuştu:  “Neyi önemsediğinizden bağımsız olarak ücretler, istihdam, doğanın korun­ması, söz konusu mesele, her şeyi kötü etkileyecek."
"Eğer bir ülke, mali endüstrisini düzenlemeye ça­lışmak veya kamu çıkarlarını temsil edecek şekilde bir kamu bankası kurmak üzere bir adım atarsa, ken­disine dava açılabilir."

DOĞAYA GERİ DÖNÜŞ İÇİN HİÇBİR ZAMAN GEÇ SAYILMAZ 

Ulusları beslemenin daha güvenli, daha makul ve daha çok gezegen-dostu bir yolu var. Monsanto ve Amerikalı düzenleyiciler Amerikalı aileleri GDO’lu mahsuller tüketmeye zorlarken, Rus aileler basit bah­çelerde geleneksel yöntemleriyle neler yapılabilece­ğini dünyaya gösteriyorlar. 2011 yılında, Rusya'daki gıdaların %40T, dacha denilen kulübe bahçeleri veya arsa parsellerinde yetiştirilmekteydi. Dacha bahçeleri, ülkedeki meyve ve etli ve zarlı kabuksuz meyvelerin %80'inden fazlasının, sebzelerin %66'sından fazlası­nın, patateslerin neredeyse %80'inin ve ülkedeki sü­tün neredeyse %50'sinin -büyük bölümü ham olarak tüketiliyordu- üretimini sağlıyordu. Çok satan Ringing Cedars (Çınlayan Sedir ağaçları) adlı serinin yaza­rı Vladimir Megre'ye göre:

"Rus bahçıvanların tam olarak yaptıkları şey; bah­çıvanların dünyayı besleyebileceklerini göstermekti -herhangi bir şekilde GDO'lara, endüstriyel çiftçilere veya herkesin yeterince yiyeceğe sahip olmasını gü­vence altına almak üzere diğer teknolojik yutturmacalara ihtiyaç yoktu. Şunu akıllarda tutmak gerekir kr Rusya'da yılda sadece 110 gün yetiştirme mevsimi var - dolayısıyla örneğin ABD'de bahçıvanların üretimi çok daha fazla olabilir. Bununla birlikte, bugün Ame nkaMakı arazilerin sahip olduğu alan, Rusya'dakî bahçelerin ıkı katı kadar - ve milyarlarca dolarlık Hm bakım endüstrisinden daha başka bir şey üretmiyor”

Amerika'da toplam tarımsal alanın sadece %0,6'lik bir bölümü, organik tanına ayrılmış durumda. Bu böl­genin, eğer "altıncı kitlesel yok oluşu" önlemek isti­yorsak, geniş bir alana yayılması gerekiyor. Ancak, öncelikle, temsilcilerimizi." sözü edilen Hızlı Yol'u durdurmaları. TPP\ e hayır oyu kullanmaları ve dün­ya çapında glifosat-temelli herbisitler ve GDO'lu ürünlerin aşamalı hır şekilde sonlandırılmasını sağla­maları konusunda uyarmalıyız. Sağlığımız finansmanımız ve çevremiz tehlikede.
 
Kaynak: Globalresearch
Tercüme: Turquie Diplomatique Aralık 2013